10 Kasım 2010 Çarşamba

Evde Kendimiz: Polaroid Fotoğraf Makinası




Malzemeler;
Karton kutu, tuvalet kağıdı rulosu, bant, ekmek bıçağı.

Siz de kendi polaroid makinanızı 50 saniyede yapabilirsiniz. Ya da üşenirim derseniz 10 kağıda satarım.

26 Ekim 2010 Salı

Küçücük Bir Dünya

Küçüktü dünya, sığışamadık iki kişi.
Sevdim.
En çok ellerini sevdim, sonra dudaklarını.
Bir kere de memesine dokundum.
İleri gitmedim utanmasın diye.
Tabuları vardı belki, utanırdı.

Küçüktü dünya, sığışamadık iki kişi.
Acıdım.
En çok soğuktan titrediğinde acıdım, sonra dudak büzdüğünde.
Bir kere de ama dediğinde burkuldu içim.
Ağladığında acımadım koyvermesin kendini diye.
Güçsüz hissederdi belki, vazgeçerdi yaşamaktan.

Küçüktü dünya, sığışamadık iki kişi.
Bağırdım.
En çok bacağına sövdüm, sonra ağzına.
Bir kere de insanlığına.
Annesine sövmedim, üzülmesin diye.
Hassastı belki, çok üzülürdü sonra.

Küçüktü dünya, sığışamadık iki kişi.
Vurdum.
En çok ağzına vurdum, sonra kaba etine.
Bir kere de burnuna.
Gözüne vurmadım morarmasın diye.
Utanırdı belki, çıkamazdı insan içine.

Küçüktü dünya.

15 Eylül 2010 Çarşamba

Romantik Abla ve Realist Abi: Evlilik Çıkmazı

Can sıkıntısından kendimi sokağa vurduğum bayram günlerinin birinde, evime yakın olması ve serin olması sebebiyle, kendimi bir alışveriş merkezinde buldum. Dergilerimi almak, ucuzlu film bakmak ve aradığım kitabı bulmak ümidiyle D&R a girdim. Ucuzlu film bakarken yanımda duran çiftle göz göze geldik ve anlamsız bir şekilde gülümseyip filmlere bakmaya devam ettik. Bu arada çiftten abla olanı bir film buldu ve heyecanlı bir şekilde abiye anlatmaya başladı.

Abla: Hayatım bak, bir aile komedisi. Ah bak üstünde ne yazıyor, 'sevgi dolu ailelerin kesinlikle izlemesi gereken bir film'. Bunu almalıyız bence. Tam bizlik. Hıhı, bıdı bıdı bıdı bıdı....

Abinin ise bu duruma hiç heyecanlanmadığı bir kenara, bu diyaloğu yaran diyaloglar kategorisine soktuğu şu cevabı şukuyu kaptı bendenizden.

Abi: Siktir et ya. Hep aynı terane.

31 Ağustos 2010 Salı

Ben Küskünüm Dizi Sektörüne: Bıyığına Sıçayım Bülent

Geçenlerde oturduğum cafenin karşısındaki mekanda bir hareketlilik oldu. Toplaşan insanları görünce kavga olduğunu düşünüp, hiç dönüp bakmadım başta. Sonra arkamdan yükselen dev ışıkla irkildim. Bir de baktım, ne göreyim? Bülent İnallar, Belgüzar Koreller havada uçuşuyor. ''N'oluyor la burda'' şeklinde bir bakış attığım yan masa insanı durumu açıkladı. Dizi çekiyormuş dayıçolar. İçimi kaplayan heyecanı anlatamam sevgili okur, falan demeyecek kadar cool bir insanım. Ama şaka maka tv dünyasına attığım ilk adım oluyordu, arkam dönük olsa da. O bölümde ki mavi gömlekli ben olacaktım. Neyse, başladı abiler sahneye, insanlar kameraya bakmamaları yönünde uyarıldı falan, derken sahne bitti. Evde bu durumu çoşkuyla anlatışım ebeveynlerimi bir heyecan dalgasına gark etmiş olacak ki, dün dizinin yayınlandığı saatte hepimiz atv ekranları karşısındaydık. Benim sahnem yaklaşıyordu olay akışından anladığım kadarıyla. Bıyıklı (bülent inal) ve kankileri akşam içmeye gidelim diye konuşuyorlardı. Ekip tamamdı. Arkalarında durduğum amcalardı bunlar. Ben aha geliyorlar, aha çıktılar, ahanda... çığlıklarıyla evi inletirken, sahne bir çırpıda akıverdi. Ve bıyığına sıçtığımının gövdesi benim naçiz vücudumu tamamen kapatıyordu. Hepimiz yıkılmıştık. Sonra annem çay yaptı, içtik.

26 Ağustos 2010 Perşembe

Dün Gece Bir Rüya Gördüm

Emre Kınaytlan, Pelin Batu 'nun requiem for a dream çakması filmi değil. Gerçek bir hikaye, dün gece bir rüya gördüm, vallaha bak. Ama katmansız. Düz rüyalardan.

Çok sevdiğim kız arkadaşlarımdan birisiyle geziyordum ben rüyamda. Ama nasıl bir geziş. Ordan oraya, hop buraya, hop hop şuraya. Bulunduğumuz hangarımsı mekanı dört dönüyorduk adeta. Ama problemler yakamızı bırakmıyordu. Rüya bu ya, biz dünyada kalan son iki insandık. 28 x sonra filmlerinin birindeydik sanki. Ve o an arkadaşımdan gelen itirafla nasıl sarsıldıysam, sıçrayarak uyandım, türküler eşliğinde. Reel dünyada da ara ara erkek olduğunu ve pipisi olduğunu iddia eden bu arkadaş, rüyada yemin billah ederek anlatıyordu bu durumu bana. Sanırım bu konuya da son iki kişinin insan neslini devam ettirme içgüdüsünden gelmiştik. Önce göğüslerini gösterdi, bildiğin bendeki işlevsiz memeydi. Sarsıldım, ama büyük göğüs sevmem engel değildi neslimi devam ettirmeme. Sonra pipisine getirdi lafı. Korktum. Var diyordu gözyaşları içinde. Ve elini şortuna attı. Tam belgeleyecekti ki,

eyağında kundura
eeyağında kundura
yar gelir dura dura ey
sineme vura vura ey..

Yan taraftaki inşaatın ustalarının birinindi ses. Öyle uyandırıcı, öyle kendime getiriciydi ki ses. Uyandım. Daha da uyumam dedim.

Rüya'm Hayrolsun.


Öylesine gerçekti ki rüya, hemen ardından bir Inception Topacı edinmeye karar verdim. Kabuslar korksun artık, ben değil.

22 Ağustos 2010 Pazar

Güne Güzel Uyanmak Üzerine: Flash Tv

Uykudan uyanmak. Hayattaki en tatsız üç, beş olaydan biri. Gece uykusu, gün içi şekerlemesi, göz dinlencesi. Hepsi aynı, hepsinin sonu kötü. En kötüsü sabaha uyanmak tabi. Peki ya güzel uyanmak? Pek tabi mümkün. 2 şekilde hemde.

1. İç Etkenler Sebebiyle Güzel Uyanış

Kısa ve nettir. Kabustan uyanmaktır. Yakının öldüğü rüyalar başını çekmekle birlikte, canavarlarca kovalanmak, yüksekten düşmek, sevdiğin kızın abi demesi, hatta başkasıyla olması, birilerine bir şekilde ağır kepaze olmak ve bütün bu kabusların sonunda uyanıp derin bir oh çekmek.

2. Dış Etkenler Sebebiyle Güzel Uyanış

Bunun için birçok örnek sayılabilir. Geneli uyandırılış biçimi ve o gün yapılacak heveslendirici işlerle alakalıdır.

İşte bu noktada canımızdan can, Flash Tv miz devreye girer benim hikayemde. Bir yıldır evden uzak oluşum ve hayatımı bir yurt odasında geçirişim sebebiyle, benim için evin en değerli yanı, televizyon karşısı koltukta uyumak olur, eve dönüşlerimde. Yine bir televizyon karşısı sızışımın sabahı televizyondan gelen 'manolya' çığırışlarıyla uyandım. Çapaklarından arınamamış gözlerimle ne olup bittiğini çözmeye kalkmadan Sadri Alışık'ın sesi olduğunu anlayıp yüzümü bile yıkamadan ses verdim televizyona. Sonra pıtıkladım tabi göz çapaklarımı. Flash Tv nin sabah kıyağı güldürdü yüzümü. Turist Ömer Boğa Güreşçisi. Uzay serisinden sonra en sevdiğim.







Turist Ömer

Amaneeeeey
Turist Ömer derler benim adıma, adıma
Pişman olur bakmayanlar tadıma
Amaneey
Sabahları bi kadeh, akşamları beş kadeh
Neşemi de bulunca dalgamada bakarım
Amaneey
Amaneeeeey
Sokaklarda aylak aylak gezerim, gezerim
İzmaritin kralını seçerim
Amaneey
Trafikten çakarım
Kıyak oto yıkarım
Hiç bi işte tutunmam hepsindende bıkarım
Amaneey
Amaneeeeey
Güzel kızlar hepsi benim peşimde, peşimde
Topar tomar paracıklar cebimde
Amaneey
Turist Ömer diyorlar
Birbirlerini yiyorlar
Tatlım canım diyerek peşimden geliyorlar
Amaneey
Amaneeeeey
Turist Ömer derler benim adıma, adıma
Pişman olur bakmayanlar tadıma
Amaneey
Sabahları bi kadeh, akşamları beş kadeh
Neşemi de bulunca dalgamada bakarım
Amaneey.


Huzur içinde yat Sadri Alışık.

20 Ağustos 2010 Cuma

Kaseden Kuruyemiş Seçme Rehberi

Genç kızların sevgilisi blogunuz e.t.d. dan dev fırsat. Karışık kuruyemiş yerken leblebi yemek istemiyor musunuz? Kabak çekirdeği midenizi mi bulandırıyor? Bütün kajuları, bütün bademleri siz mi hüpletmek istiyorsunuz? Antep fıstığı olmazsa olmazınız mı? Güçten mi düştünüz, fındık mı yemek istiyorsunuz? Misafirlikte tabakta bıraktığınız leblebilerden utanıyor musunuz? Çözüm e.t.d. da.

Chapter 1: Kuruyemiş seçme sırası

1. Badem
2. Kaju
3. Antep Fıstığı
4. Fındık
5. Düz Fıstık
6. Kabak ve Ay Çekirdeği
7. Şekilli Leblebiler ( şekerli, susamlı, soslu vs.)
8. Soslu Mısır
9. Beyaz Leblebi
10. Sarı (bildiğin) Leblebi

İlk 5 damak tadınıza göre değişiklik gösterse de son 5 i aklınızdan çıkarmayın. Fındıklar, fıstıklar, bademler havada uçuşurken, leblebiye kalmayın, aptal olmayın.

Chapter 2: Kase Oyunları

Evet, sıralamadan sonra ki en mühim nokta sevgili okurlar. Kasemizin içinde duran kuruyemişin en seçkinlerini yüzeye toplama sanatı.

Kaseyi çokta abartmadan yavaş ve yuvarlak hareketlerle sallayınız. Göreceksiniz ki leblebi adlı küçük dostlarımız kasenin alt yüzeyinde, diğer seçkin yemişlerimiz ise üst kısımda toplanacaklardır. Şüphesiz ki bu işinizi hayli kolaylaştıracaktır.

Chapter 3: Kaseden Kuruyemiş Alımı

İşte bu noktada, kuruyemiş ayırt etmeyen, ne bulursa yiyen karizmatik insan hüviyetine rahatça bürünmeniz çok kolay. Hali hazırda üst yüzeyde bulunan seçkin kuruyemişleri, onlar hiç orda yokmuşcasına, bütün kase homojenmişçesine, kaseye bakmadan üçer beşer yiyerek, ne kadar tokgöz bir insan olduğunuzu cümle aleme ilan edebilirsiniz.

Chapter 4: The Final Chapter

Tamam, iyi söyledin, güzel söyledin de, kasenin dibini boylayan leblebiler ne olacak, mı diyorsunuz? Bu noktada da çirkin blogunuz sorularızı cevapsız bırakmıyor. İşte yapılacaklar;

1. Yanlışlıkla Yere Düşürme: Leblebi adlı minimal dostlarımız, elden kaymaya müsait yapıda oldukları için onları yere düşürmeniz durumunda ayıplanmayacaksınızdır.

2. Kabuklu Yemişlerle Çöplerinin Arasına Karıştırma: Yine yanlışlıkla kabuk kasesine atabilmeniz için dev fırsat. Fıstık kabuklarının arasına karıştırıp, yavaş ve ses çıkarmayacak biçimde kabuk kasesine atabilirsiniz. 1. maddedeki yere düşmüş leblebilerle karıştırılacağından bunu yapmanız ev sahibinde bir kıllanma uyandırmayacaktır.

3. Geri Kalan Leblebiler: Geri kalan leblebileri ise, bütün kaseyi hüpletmemenin verdiği doymuşluk, gözü tokluluk ve buna bağlı hissiyat sistemleriyle gönül rahatlığıla kasede bırakabilirsiniz. Yanlarına büyük boy bir kaç seçkin yemiş ilave ederek, tavrınızın yalnız leblebilere değil, bütün tabağa olduğu hissiyatını uyandırabilirsiniz.


LEBLEBİ

Nasıl ayrılır
ürkeklik
ayakları ilk kez
bir mısır tarlasına
değen kargadan

Ne zaman
karar verir rüzgar
fırıldakla oynamayı bırakıp
kızların eteklerini
uçuşturmaya

Ne yazar
anı defterine
kuru bir tarlaya
ilk düşen
yağmur damlacığı

Akıllı çocuğun
bilgisayarıdır leblebi
siz hiç anlamadınız mı
leb demeden
bir şeyleri...

Sunay Akın

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Şarkıcılarımızı Tanıyalım: Baha



Çirkin blogunuz e.t.d. ders gibi veriyor sevgili okurlar. İşte karşınızda romantik şarkıların genç prensi Baha. Hemde triko reklamından fırlamış, büyük boy posteriyle.

Efendi kişiliği ve kadife sesiyle tanınan Baha, kısacık müzik yaşantısına 5 albüm sığdıracak kadar da çalışkan bir şarkıcı. Bilmem kaç tane müzik aleti çalabilen Baha, bir müzik öğretmeni.

İşin bu kısmı sizin gibi beni de ilgilendirmiyor sevgili okurlar. Fakat gelgelim Baha'nın hayatımdaki esas önemine. Küçük yaşlarımdan bu yana müzikle ilgilenen bana, babam tarafından seçilmiş rol modeldir kendisi. Baha'nın babasıyla meslektaş olması da bu duygusunu iyice tetiklemiş ve sanki Baha elinde büyümüşçesine, bak Baha ağbeyine ne güzel şarkı söylüyor temalı konuşmalarıyla bir gün benim de bir Baha olabileceğim fikrini tüm aile eşrafına enjekte etmiştir. Çocuk yaştan beri gitar çalabilmeme rağmen bu hususta hala çok iyi olamamamın tek nedeni Baha olma korkumdur sanırım. Keşke demeden edemiyorum sevgili okurlar, keşke babam Paco De Lucia'nın babasıyla arkadaş olsaymış.