14 Eylül 2011 Çarşamba

Her Cinayet Ardında Bir İz Bırakır: Karınca

GİRİŞ

Bugünden yarına giden en kısa yol, uyumak. Uyumalıyım. Uyanamama ihtimaline karşı uyuyan canlıya insan denir. İnsanım. Ama odamdaki tek canlı ben değilim. Tek insanım yalnızca. Yere düşen şeker tanesinin etrafında karıncalar görüyorum. Bir merhabayı esirgeyemem, şekerimi çalan karıncalardan.
Onlara seslenmek üzere, üstüne çıkabileceğim yüksek bir şey aradım. Elimi sandalyeye attığım an, farkına vardım ki; zaten onların üstündeydim. Yaklaşık 180 cm hem de. Konuşmama başlamak üzere boğazımı temizlememe, nutkumu atmaya hazırlanmama rağmen dönüp bakmadılar bile.

BENİMLE İLGİLENMEDİLER
- Karıncalar, sevgili karıncalar!
Hala şekeri yalamakla meşguldüler. Ya da ben öyle sanıyordum. Şekeri yalıyorlar mıydı, yoksa çıkınlarına mı dolduruyorlardı? Meşhur ‘karınca ve ağustos böceği’ hikayesini göz önüne aldığımda, bir kısmını kesin yanlarında götürüp, depolarlardır, diye düşündüm. Hala bana aldırış etmeden devam ediyorlardı, hummalı bir şekilde çalışmaya. 43 numara ayaklarımın hepsini birden öldürmek için gayet yeterli bir silah olmasına rağmen.

HIRSIZ OROSPU ÇOCUKLARI
- Bana bakın diyorum, yoksa öldürürüm hepinizi!
Peki ben mi zorbaydım, onlar mı açgözlü? Bir parça şeker, belki onlara uzun süre yetecek bir miktar tabi ama, hayatlarından daha mı kıymetliydi? Evlere dadanan hırsızlara benzettim o an onları. Sadece şekerimi çalıyor olmalarıyla değil, bu uğurda hayatlarını hiçe sayıyor olmalarıyla da, birbirinin aynıydılar.

KATİL
-Geberin gebeşler!
Terliğimin tabanıyla ezdim hepsini. Bir de ayağımı sürüdüm üstlerine, öldüklerinden emin olana kadar. Terliğimin altındaki karınca leşleri ve şeker parçacıklarını yıkamak üzere, seke seke banyoya gittim. O kadar germişti ki katil olma duygusu, terliğimi çıkarmak yerine, sekerek gitmiştim banyoya. Altındaki karınca leşlerini ve şekerlerini yere döke saça.

Bir sürü delil bırakmıştım arkamda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder