29 Nisan 2011 Cuma

Sevmemek Üzerine

Beni hiç anlamıyorsun diyordu. Bunun son buluşmamız olacağını söylüyor, asık bir suratla ve sert adımlarla yürüyordu yanımdan. Hep yaptığım gibi o bana bakmazken incelemeye koyuldum yüzünü, burnu iddia ettiği üzre hayli büyüktü. Zaten doğruları o konuşur, ben kimseyi üzmeyecek şekilde yontardım. Bu hep böyle devam etmişti ilişkimiz süresince. Yürümekten yorulmuş ve daha önemlisi bu suskunluk karşısında ne kadar gerilmişsem;

- Yollar yürümekle aşınmaz gayet tabi, ama artık otursak bir yerlere, dedim.

Sertçe suratıma bakmakla yetindi. ‘Yersiz şaka’, deyip yüzüne baktım, belki gülerdi diye. Gülmedi. Bu ciddiyeti böylesine takınabilmiş olmasını aklım almadı. Ama serde her şeyi düzeltmek varken, daha fazla uzatmak yersizdi. Ortamı germeden devam ettim yürümeye. Bir süre daha yürüyünce ayaklarımızın bizi götürdüğü yer ayyuka çıktı. Tanıştığımız günden beri, her hafta düzenli olarak gittiğimiz mekanın önündeydik. Yaklaşık yarım saattir yapmadığını yapıp, bana baktı ve şöyle dedi;

- Günlerdir birlikte aldığımız tek karar.

Bir şey anlamamıştım. Bön bön suratına bakıyordum ki, bir şimşek çaktı kafamda. Çirinnkk!! Bu mekana gelmemizden bahsediyordu. Ayaklarımızın bizi buraya sürüklerken, ayak sayımızın dörtten ikiye düşmesinden.
Menüye göz gezdirirken garson geldi ve aynı anda, aynı sakinlikle bira istediğimizi söyledik.

- İkinci karar, dedim.

Yine gülmedi.

Biralar bitene değin ağzımızdan tek bir laf çıkmadı. Koleksiyonum için yürüttüğüm bardak altlıkları kadar bile heyecanlandırmıyordu beni, az sonra konuşulacaklar. Zaten belliydi söyleyecekleri. Onu sevmediğim, önemsemediğim ve yine ona eskisi kadar yapmadığım tonla şeyden bahsedecek ve ardından ayrılmak isteyecekti. Zaten annem, babam, abim, liseden arkadaşım Meto ve Cem Büfedeki Cem abi dışında kimseyi de sevmiyordum. Haksız değildi yani. Ama en sevmediğim şey o değildi. En sevmediğim şey Efes kutu ve yaşayabileceğim olası bir değişimdi. Çamaşır makinası nasıl çalıştırılır bilmezken, yalnız kalmak korkutucuydu.

Ben bunları düşünürken, ağlayarak boynuma atladı ve istesem de olmuyor, üzemiyorum seni, öylesine daldın gittin ki, tekrar anlamamı sağladı bu bana olan sevgini dedi. Ben de seni çok seviyorum diye sayıklayıp, burnunu çekiyordu diğer yandan da. Bildiğim tüm avuntu kelamlarını bir dakikada harcayıp her şeyi olması gereken yere oturttum.

Neticede gitmedi, hala yanımda. Ama ben biliyorum artık çamaşır makinası nasıl çalıştırılır.

- Alo, anne. Bir şey soracağım, renklilerin yanında bir tane havlu atsam bir şey olur mu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder